90’lı yıllarda kurulan Kadıköy Acil, Türkiye’nin en eski rap oluşumlarından biri. 2010 yılından itibaren bir süre sessiz kalan kolektif, geçtiğimiz sene başlattıkları Hip Hop is Back konser serileriyle ve oluşumun kurucusu ve emektarı Selo’nun bu yıl yayımladığı “Yeraltı Sanatı” albümüyle tekrar görünür oldu. Kadıköy Acil’den Selo ve Heja ile günümüz rap camiasını, tartışmalı şarkılarını ve gelecek planlarını konuştuk.
Kadıköy Acil’in köklü bir geçmişi var. Bir süredir sessizdiniz, şimdi tekrar harekete geçtiniz. Bugün nasıl bir oluşum Kadıköy Acil?
Selo: Bu aslında 90’larda kardeşlikle başlayan bir hikaye. O zamandan bugüne birilerinin ayrılması, gruptan ayrılıp başka yerlere gitmesi gibi bir durum yok. İş yaptıkça bir araya geliyoruz, işin temelinde hepimiz abi kardeş gibiyiz. Çocukluk arkadaşıyız ya da aramıza çocukken gelip büyüyen, arkadaşımız olan insanlar var; aile gibiyiz. Ne kadar kişiyiz sorusuna cevap veremiyorum, çok kalabalığız. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de varız. Bu işin özü, emektarları olduğumuz için insanlar sevmese de saygı duyuyor. Bu ülkede bu kültürün gelişmesi için en çok emek harcayan insanlarız. Arada bir süre iş yapmadık, insanların ne yapacağını merak ediyorduk. Sonra gördük ki insanlar af edersin kültürün içine sıçıyorlar. 2010’dan 2016’ya kadar iş yapmadık. 2016’da “Hip Hop is Back” ile geri döndük ve çok iyi geçti.
Selo: Bu kültüre inanan insanlar birbirinden uzaklaştı. Çoğu kişiyi enerji içeceği şirketleri, firmalar satın aldı. Herkes bir firmanın sanatçısı oldu ve bölündük, birlikte sahneye çıkamaz olduk. Bunu gördük, insanların bu kültürü bok ettiğini gördük. Bizim dönemimizde bir hiyerarşi vardı. Şimdi yarışmalarda arabesk rap gibi türler uyduruluyor, bizim kültürümüzle alakası olmayan işler yapılıyor. Biz aslında biraz buna karşı tekrar bir araya geldik.Neden tekrar bir araya geldiniz?
Neden hiyerarşinin olması gerektiğini düşünüyorsun?
Selo: Hiyerarşinin olduğu her yerde inanılmaz kazançlar var ve bu emeğe dayalı. Eskiden, küçük emektar, büyük emektarın hakkını hukukunu bilirdi, ona göre davranırdı. Bu da işin pişmesi anlamına geliyor. Hiyerarşi bundan dört-beş sene önce yok oldu. Mesela bu adam (Heja’yı gösteriyor), headline bir adam. Şarkıları milyonlarca dinleniyor. Hiyerarşi döneminde kimse parasıyla iş yapamazdı, yapabilmesi için önce kendini kanıtlaması gerekiyordu ama şimdi her şey maddiyat olduğu için herhangi bir adam sırf para vererek şarkısını Heja’nın şarkısıyla yan yana koyabiliyor. Bu adamlar Heja ya da Ceza’yla aynı seviyede olduğunu düşünüyor. Eskiden konsere gelmek için kıçını yırtan, kendini göstermek isteyen insanlar, şimdi sırf bilet satarak alt grup olarak sahneye çıkabiliyor. Bizim yapmak istediğimiz eski düzeni getirip insanların çabalayarak bir şey yapmasını sağlamak, yani parasıyla değil kendini kanıtlayarak. Hiyerarşinin temel sebebi bu. Mesela Ceza bizim büyüğümüz, ne olursa olsun ona saygımız değişmez. Hepimiz küçüklüğümüzde onu örnek alarak bir şeyler öğrendik. Bizim kültürümüz için hiyerarşi şart.
Peki bu hiyerarşi saygı duyduğunuz, örneğin Kadıköy Acil’in kurucusu olan isimleri eleştirmenizi engeller mi?
Heja: Yok, yapmak istersek yaparız.
Selo: Yaparız, bu emekle ilgili bir hiyerarşi. Dünkü rap’çiyle 30 sene iş yapan rap’çinin aynı olmaması gerektiğine dair bir durum. Mesela bu çocuk (genç bir üyeyi gösteriyor), yedi-sekiz yaşındayken geldi. Ablası getirdi, “kardeşim hip hop söylüyor” dedi. Söyle dedik, söyledi, hepimiz utandık. “Hasiktir hepimizden daha iyi yapıyor” dedik. Emeğine, başarısına saygı duyduk. Böyle bir hiyerarşiden bahsediyorum.
Heja: Herkes kendi yerinin nerede olduğunu bilmek zorunda. Bu adamlar çok eskiden beri müzik yaptıkları ve eskiden müzik ortamı böyle olmadığı için… Kendimi düşünüyorum, 2008 yılında başladım, bir yandan asıl işimle ilgileniyordum, müzik diğer taraftaydı. Her konsere gittiğimizde bir gergin ortam olurdu. Kavgaya gidiyor gibiydik, bir kaos vardı. Şimdi yeni yetme rap’çiler o zaman bizi ya da bizim gibi insanları dinlemeye geliyorlardı. Şimdi işler biraz değişti, kimin nerede olduğu biraz daha ortaya çıkıyor. Biz çok cefa çektik, kavga ettik, dayak yedik dayak attık. Bunlar mesele değil ama rap için bunu yapmak, günlerce sabahlamak, bir şeyler yazmak, bunlar zor meseleler. Bu kadar insanı idare etmek de çok zor. Ama şimdi bunun meyvesini yiyeceğimize inanıyorum. O zamandan beri bu altyapıyı oluşturduk, harcını kendimiz kardık ve bu evi inşa ettik. Şimdi de süslüyoruz.
Selo: Farklı yerlerden gelip burada buluşuyoruz. 94’te Ceza Üsküdar’dan, Önder Şahin Ümraniye’den, ben Küçükyalı’dan geliyordum. Odak noktamız Kadıköy, daha doğrusu Rexx Sineması’ydı. Orada Afife Jale heykeli vardı ve hepimiz onun önünde otururduk. Burası, Kadıköy, hip hop’ın doğuş yeri, Bakırköy’den de her yerden de buraya gelinirdi. Tüm rap’çiler, dansçılar… Eskiye göre şöyle bir fark da var: Eskiden biz rap’çiler, rocker’lar, punk’lar hep birlikte takılırdık. 95-96 gibi Hans diye bir mekan vardı, biz orada konserler yapardık. İki saat punk, iki saat metal, iki saat rap çalardı. Herkes kendi sırasını bekleyip kendi sırasında dans ederdi çünkü o kadar insanı ancak böyle bir araya getirebiliyorduk.Hepiniz Kadıköylü müsünüz?
Sence Kadıköy hala alternatif kültürlere eskisi kadar açık mı?
Selo: Kesinlikle, Kadıköy’ün ruhu müziktir, sanattır. Diğer tayfalara bir bak, Acun’un programına çıkıyorlar. Ün yapmak, televizyonda görünmek, kazanç sağlamak için kendini rezil eden bir sürü adam oldu. O Ses Türkiye’ye çıkan, kendini popçulara seçtiren bir sürü adam oldu. Bizim kültürümüz sokaktan gelir ve bu adamlar sıçtı. Bizim olayımıza baktığında, biz katılmayız, milyonlar da verseler.
Şarkı yarışmaları ve firmalarla anlaşmak ya da sokak kültürüne ihanet etmek üzerine çok şey söylüyorsun. Oysa yarışmalara çıkan rap’çiler de sokak kültürünü anaakıma sızdırdıklarını düşünüyor.
Selo: E tamam sızıyorsun da gidip Hadise’den rap’çi olarak onay almak hiç hoş bir şey değil. O kadın rap’ten anlamıyor ki, nasıl seni seçebilir be abi! Senin müzik tarzınla alakalı olmayan insanlara kendini nasıl seçtirebiliyorsun, sen sokağın içinden gelme bir adamsın.
İnsan ister istemez Ceza’yı düşünüyor; rap kültürünün anaakımda en fazla görünmesine sebep olan oydu.
Selo: Bu adam Türkiye’de bu işi gerçekten yapan, en büyük emektarlarından biri. İkincisi de benim, hep harcayarak, birilerini bir araya getirmeye çalışarak yaptım her şeyi. Hala Kadıköy Acil dükkanının borçlarını ödüyorum. Ceza’nın bir kulvarı vardı, çok mücadele etti, karşılığını alamadı, plak şirketleri tarafından dolandırıldı. Bir bok kazanmadı eski albümlerinden. Tasvip etmediğimiz durumları olabilir ama gerçekten bir emek verdi. “Yapmasaydı iyiydi” dediğimiz birkaç şey olabilir ama bu adam bir elektrik ustası ve çok mücadele eden herkes bir şeyler kazanmak ister. Onun yaptığını çok görmüyorum ama daha yeni girip, bir albüm yapıp kendini göstermek isteyenler yalan. Biz de bir çok diziye iş yaptık, açıp televizyon izleyen insanlar değiliz. Ama insanlar biraz da bir şey kazansın istedik.
Daha önce Şafak Sezer’le, filmi için yaptığınız müzikler konusunda sorun yaşamışsınız.
Selo: Adam aynı gün sabah bütün sayfalarını kapadı, aradı özür diledi. Hip hop çetesinin ne kadar büyük olduğunu gördü (gülüyor). Bizi dövdürtmek de istedi ama gönderdiği her adam bizim tanıdığımız çıktı. Bu kadar insanız, beş sene emeğimizi yedi. Beş sene boyunca bir sürü şarkı yaptık, sadece evinde bir tane çikolatalı çilek yedik (gülüyor). Hiç para almadık.
Özürden sonra paranızı alabildiniz mi?
Selo: Yok, para teklif etti ama biz almadık. Yeni filmi için, “Ketenpere” mi ne, onun işlerini yapmamızı teklif etti ama bizim istediğimiz sadece özürdü, parasını yesin. O parayı alsaydık onunla aynı seviyeye inecektik. Biz bu olayı kendi sayfamızdan yazdığımızda herkes bize sahip çıktı, o parayı alsaydık bizi destekleyenler kendimizi para için sattığımızı düşüneceklerdi. O parayı bir haftada yiyecektik, değmezdi.
Bir süredir Türkiye’deki rap’çileri takip eden kitle genişlemeye, çok daha fazla konser, festival düzenlenmeye başlandı. Ne düşünüyorsunuz bu durumla ilgili?
Selo: Ben Ezhel’in biletleri hızlı hızlı tükenince gurur duyuyorum. Bizim konserlerimizde de biletlerin bitmesi hoşuma gidiyor tabii. Bu protest bir kültür ve insanların buna yöneliyor olması çok güzel. Zaman değişiyor ve insanlar türkü, arabesk yerine rap dinliyor artık.
İnsanların zamanla daha politize olduğunu mu düşünüyorsun?
Selo: Benim bundan sonraki yolum daha politik olacak. Toplum sorunları üzerine işler yapmak istiyorum.
Heja: Ben de protest müzik yapmayı seviyorum. Rap’in içinde bunun olması gerekiyor ki en başında protest gidiyordu zaten tamamen. Bizler sokaktayız, sokaklar da güvenli aslında. İnsanlar rap’e belli bir şekilde yaklaşıyor ve sözlerimizi dinlemiyor, okumuyor bile. Halbuki o sözlerde biz insanları anlatıyoruz, ne kadar insan o kadar yaşam demek. Kendimizi, arkadaşımızı ya da başka birilerini, ya da Madımak Oteli’ni; bir şeyler anlatıyoruz. Şimdi hip hop hariç, piyasada çok kötü müzikler yapılıyor, özellikle popta. İnsanlar dertlerini, sokakta yaşadıklarını, bir toplumsal olayı bu şekilde anlatamazlar. Popla, o kliplerle olmaz. Rap bunu çok iyi yapabilir. Bunun büyük bir gücü var, hep birlikte olunca bu güç büyüyor. Barışçıl bir ortam var. Ben bu çatışma ortamında, küçük çocukların öldüğü bir ortamda kendimi rap’le ifade etmezsem; çocuk tecavüzcülerine karşı bir şey söylemezsem kendimi rahatsız, bir boka yaramaz görürüm. Ne mutlu ki bizim grubumuzun içinde de herkes bu kafada. Herkes ne yazdığını iyi biliyor.
İnternette sizin Sedat Peker için şarkı yaptığınıza dair bir bilgi dolanıyor?
Heja: Ben yokum o işin içinde.
Selo: Doğru bu, benim şarkım. Ben 90’da Sivas’tan geldim buraya. 91’de Küçükyalı’da dükkan açtık, hala duruyor orada. Biz o adamla karşılıklı oturuyorduk, 91’den 98’e kadar her gün onların evine gittim. Yakın bir ilişki gelişti. Sonra, Ergenekon zamanında neler olduğunu biliyorsun, bir sürü insan onları ziyarete gitti. Biz onlar cezaevinden çıkarken, Tayyip’çilerin, Fetö’cülerin başını yaktığı vatansever insanlar olarak bakıyorduk. Ama sonrasında biz onunla bir ilişkiye geçmedik. Ergenekon mağduru olarak yaptık biz o şarkıyı ona.
Bugün onun yargılandığı bir davanın ilk duruşması görüldü; Barış İçin Akademisyenler isimli bir oluşuma "Oluk oluk kanlarınızı akıtacağız ve akan kanlarınızla duş alacağız" dediği için yargılanıyor.
Selo: Şöyle söyleyeyim, ben takip etmiyorum. Benimle alakalı bir durum yok. Biz iyi niyetimizden o şarkıyı yaptık, eskiye dair ilişkiden dolayı. Yaptığım ve pişman olduğum bir iş.
Sizler Kadıköy Acil olarak farklı siyasi görüşlere sahip misiniz?
Selo: Yok, aslında hepimiz aynı görüşteyiz. Hepimiz apolitik insanlarız. Bizim özümüz politikaya uygun değil. Şimdi bir şarkı yapıyorum, dünyadaki bütün sorunların politikacılardan kaynaklandığını anlatıyor. Ben örneğin Alevi’yim, bu ülkede en çok katledilen toplumlardan biri. Bizi yaktılar, hamile kadınlarımız karınlarındaki çocukları öldürdüler ama devletimize isyan etmedik. Özümüz iyi insana dayalıdır, sanatçılar vardır.
Kadıköy Acil dükkanı ne oldu?
Selo: Dore Müzik oranın mülkünü satın aldı, o yüzden çıkmak zorunda kaldık. Kendileri yerleştiler. Yine dükkan açma gibi bir niyetimiz var ama şimdi değil, ileride. Orası ev gibi bir yerdi. Dışarıda kalanların uyuyacağı, açların yemek yiyebileceği, tişört parası olmayanın alabileceği, herkesin rahat takıldığı bir aile eviydi.
Başka neler yapmayı planlıyorsunuz gelecekte?
Heja: Araba almayı çok istiyoruz (gülüyor). Bir villa düşüncemiz de var.
Selo: Yakında Hip Hop is Back 3 geliyor. Bu sefer patencileri, bisikletçileri, grafiticileri de dahil etmek istiyoruz. Yurt dışından sanatçı getirmek istiyoruz. Hepimiz harika şarkılar hazırlıyoruz, harika albümler hazırlıyoruz. Bu şekilde devam edeceğiz.
Kaynak: http://www.zeroistanbul.com/insanlar/roportajlar/muzik/kadikoy-acil
Kaynak: http://www.zeroistanbul.com/insanlar/roportajlar/muzik/kadikoy-acil
Yorumlar
Yorum Gönder